el-FIKHU'L
EBSÂT
Hamd
Âlemlerin Rabbına, Salât ve Selâm Efendimiz, Hz. Muhammed ve O'nun
Âl ve Ashabına..
İmam
Ebû Bekr Muhammed b. Muhammed el-Kâşânî, Ebû Bekr Alâu'd-Din
Muhammed b. Ahmed es-Semerkandî'den rivayet etti. Bize Ebû'l-Muin Meymun
b. Muhammed en-Mekhûlî en-Nesefi, ona el-Fadl lakaplı, Ebû
Abdillah el-Hüseyn b. Ali el-Kaşgarî, ona Ebû Mâlik Nasrân b.
Nasr el-Huttelî, ona Ali b. el-Hasen b. Muhammed el-Gazzâl, ona Ebû'l-Hasen
Ali b. Ahmed el-Fârisî, ona Nusayr b. Yahya el-Fakih haber verdi. Şöyle
dedi: Ebû Muti Hakem b. Abdillah el-Belhi'nin şöyle söylediğini
işittim: Ebû Hanîfe'ye (r.a.) fıkhı ekberi sordum, şöyle
dedi:
Ehl-i
kıbleden olan bir kimseyi herhangi bir günahla tekfir etmemen,
kimseyi imandan uzaklaştırmaman, marufu emredip münkerden sakındırman,
senin için takdir olunan şeyin sana mutlaka isabet edeceğini,
senin için takdir olunmayanın da sana isabet etmeyeciğini
bilmen, Hz. Peygamber'in ashabından hiçbiri ile ilgini kesmemen,
birini sevip diğerini sevmemezlik etmemen, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin
durumunu Allah'a havale etmendir.
Ebû
Hanîfe (r.a.) şöyle dedi: Dinde fıkıh, ahkâmda fıkıhtan
daha üstündür. Kişinin nasıl ibâdet edeceğini öğrenmeye
çalışması, kendisi için birçok ilmi toplamasından
daha hayırlıdır.
Ebû
Muti şöyle dedi: Bana dinin en faziletlisini haber ver, dedim. Ebû
Hanîfe şöyle dedi:
-Fıkhın
en faziletlisi, kişinin Yüce Allah'a îmanı, şerâyi, sünnetler,
hadler, ümmetin ittifak ve ihtilafını bilmesidir.
Ebû
Muti: Îmanın ne olduğunu bana açıklayın.
Ebû
Hanîfe: Bana Alkame b. Mürsed, Yahya b. Ya'mur'dan rivayet etti ve
şöyle dedi: İbnu Ömer'e, bana din nedir, haber ver dedim. O da
îmana sarıl ve onu öğren, dedi. Ben îman nedir, bana öğret,
dedim. Şöyle dedi: "...elimi tuttu ve beni yaşlı bir
zata götürdü. Yanına oturttu ve şöyle söyledi: Bana îmanın
ne olduğunu soruyor diyerek, bu zatın Hz. Peygamberle birlikte
Bedir Savaşı'na katılanlardan olduğunu söyledi.
İbnu Ömer şöyle devam etti: Ben Hz. Peygamber'in yanında
idim, bu zat da beraberdi. Birden karşımıza, güzel saçlı,
sarık giymiş, çölde yaşadığını
zannettiğimiz bir adam çıkageldi. İnsanların arasından
geçerek Hz. Peygamber'in (s. a.) önünde durdu-Ey Allah'ın elçisi,
îman nedir? diye sordu. Hz. Peygamber de:
-Îman,
Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah'ın
kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmen, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayır ve
şerrin Yüce Allah'tan olduğuna inanmandır, buyurdu. O zat
buna karşı:
-Doğru
söyledin, dedi.
Biz
çöl insanlarının câhil olmaları dolayısıyla
onun Hz. Peygamberin sözlerini tasdik etmesine hayret ettik. Bu zat daha
sonra:
-Ey
Allah'ın Resulü, İslâm'ın şeâiri (alâmetleri)
nedir? diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
-Namaz
kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, gücü yeten kimse için
hacca gitmek ve cünüplükten dolayı gusl etmektir, buyurdu. Bunun
üzerine o zat:
-Doğru
söyledin, dedi.
Biz,
sanki sorduğunu biliyormuşçasına Hz. Peygamberi tasdik
etmesine şaşırdık. O zat daha sonra:
-Ey
Allah'ın Resulü, ihsan nedir? diye sordu. Hz. Peygamber de:
-İhsan,
Allah'ı görürcesine O'na ibâdet etmendir. Sen O'nu görmesen bile,
O seni görür, buyurdu. O zat:
-Doğru
söyledin, dedi ve devamla kıyametin ne zaman kopacağını
sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
-Bu
hususta sorulan, sorandan daha bilgili değildir, buyurdu. O zat daha
sonra ayağa kalktı, insanların ortasına gelince, onu
bir daha göremedik. Hz. Peygamber şöyle dedi:
-Bu
gelen Cebrail idi, size dininizden bilmeniz gereken şeyleri öğretmek
için geldi. (el-Buharî, îman 37; Müslim, îman 57; Ibn Hanbel, Müsned
1/37, 51, 53.)
Ebû
Muti: Ebû Hanîfe'ye, buna kesin olarak inanan ve ikrar eden mü'min
midir? diye sordum. Şöyle dedi:
-Evet,
bunu ikrar edince, İslâm'ın bütününü ikrar etmiş olur
ve o kimse mü'mindir.
-Eğer
Allah'ın halkettiklerinden bir şeyi inkâr edip, "bilmem ki
bunun yaratıcısı kim?" derse ne olur, diye sordum
Şöyle dedi:
-O
kimse, "Allah her şeyin halikıdır..."(el-Enam,103)
âyetinden dolayı kâfir olur. Sanki o kimse, o şeyin
Allah'tan başka yaratıcısı vardır, demiştir.
Keza "Allah'ın bana namaz, oruç ve zekâtı farz kıldığını
bilmiyorum," dese yine kâfir olur. Çünkü Allah "Namazı
dosdoğru kılın, zekâtı verin."(el-Bakara,43,83,110)
ve "Sizin üzerinize oruç farz kılındı.."(el-Bakara,178),
ĞAkşama girerken de, sabaha ererken de, Allah'ı tenzih edin."(er-Rum,17,18)
buyurmuştur. Eğer o kimse "ben bu âyete inanıyorum,
fakat te'vil ve tefsirini bilmiyorum" derse kâfir olmaz. Çünkü o
kimse âyetin Allah tarafından indirildiğine îman etmiş ve
fakat tefsirinde hata etmiştir.
-Şirk
diyarında bulunan. İslâm'ı mücmel olarak kabul eden,
farzları ve amelleri bilmeyen, kitabı ve İslâm'ın
icaplarını ikrar etmediği halde Allah'ı ve îmanı
kabul eden, fakat îmanın icaplarını ikrar etmeyerek ölen
kimse mü'min midir? diye sordum.
-Evet,
dedi. Ben de:
-Eğer
îmanı kabulden başka bir şey bilmez, amel etmez ve ölürse?
diye sordum.
-O,
mü'mindir, dedi.
-Bana
îmanın ne olduğunu açıklayın, dedim. Şöyle
dedi:
-Îman,
Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun bir olup
şeriki bulunmadığına, meleklerine, kitaplarına,
Peygamberlerine, cennetine, cehennemine, kıyamete, hayır ve
şerrine, hiçbir kimseye kendi amelini yaratma gücünün verilmediğine,
insanların kendisi için yaratıldıkları sonuca ve ilâhi
takdirin cereyan ettiği şeye intikal edeceklerine şahitlik
etmendir, dedi.
-Eğer
bunun hepsini kabul eder ve fakat "Dileyen îman etsin, dileyen kâfir
olsun."âyetinden dolayı dilemek bana aittir, istersem îman
ederim, istersem îman etmem, derse ne olur? diye sordum. Ebû Hanîfe
şöyle dedi:
-O
kimse iddiasında yalancıdır. Allah'ın "Gerçekten
Kur'ân bir öğüttür. Kim dilerse ondan öğüt alır.
Ancak Allah'ın dilediği kimse öğütlenir."(el-Müddesir,54,56),
"Siz, Allah dilemedikçe birşey dileyemezsiniz."(el-İnsan,30)
âyetlerini görmüyor musun? "Dileyen îman etsin,
dileyen kâfir olsun."el-Kehf,29) âyeti vaid (tehdid)
içindir. O kimse bu sözü ile âyeti reddetmediği için kâfir
olmamıştır. Ancak âyetin tenzilini reddetmemiş fakat
te'vilinde hata etmiştir.
-Bir
kimse, bana isabet eden bir musibetle Allah beni müptela mı kılmıştır,
yoksa onu ben mi iktisap etmişimdir? O musibet Allah'ın beni müptela
kıldığı şeylerden değildir, derse kâfir
olur mu? diye sordum. Ebû Hanîfe:
-Hayır,
dedi.
-Niçin?
diye sordum.
-Çünkü
Allah "Sana isabet eden iyilik Allah'tandır. Sana isabet eden
kötülük de nefsindendir."(en-Nisa,79) buyurur. Yani
kötülük, günahın sebebiyledir, ben de onu günahın sebebiyle
sana takdir ettim, demektir. Keza Yüce Allah şöyle buyurur: "Size
isabet eden her musibet, ellerinizle işledikleriniz yüzündendir."(eş-Şura,30)
Yani günahlarınız sebebiyledir. Keza "O dilediğini
dalalette bırakır, dilediğine hidayet eder."(en-Nahl,93)
buyurur. Fakat o kimse te'vilde hata etmiştir. "Allah insan
ile kalbi arasına girer."(el-Enfal,24) âyetinin
mânâsı mü'minle küfür arasına, kâfirle iman arasına
girer, demektir.
Ebû
Hanîfe (r. a.) şöyle dedi: Şüphesiz ki, kulun kendisiyle kötülüğü
işlediği güç (istitâat), bizatihi kulun iyiliği işlemesi
için de müsaittir. Kul, Allah'ın kendisinde meydana getirdiği,
kötülükte değil, iyilikte kullanılmasını emrettiği
istitâatı sarf ve tevcihinden dolayı ceza görecektir.
-Eğer
Allah kullarını günah işlemeye icbar ediyor, daha sonra
onları günahtan dolayı cezalandırıyor, derse nasıl
cevap veririz, diye sordum. Şöyle dedi:
-O
kimseye, "Kul kendisi için fayda veya zarar vermeye kadir olabilir
mi?" diye sor. Eğer, "Hayır, çünkü onlar taat ve
masiyet dışında kendileri için fayda ve zarar konusunda
mecburdurlar," derse, ona "Allah şerri yarattı mı?"
diye sor. O buna "evet" derse kendi iddiasından vazgeçmiş
olur. Eğer "hayır" derse: De ki: "Yarattığı
şeylerin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım."(el-Felak,1,2)
âyetinden dolayı kâfir olur. Çünkü bu âyet, Allah'ın
şerri yarattığım haber vermektedir.
-Eğer,
"Siz, Allah küfrü ve îmanı diledi demiyor musunuz?" der
ve ona evet dersek, o yine Allah "O, takvaya lâyık olan, mağfirete
ehil olandır"(el-Müddesir,56) buyurmuyor mu?
diye sorar, biz de "evet" dersek, o da, "Allah küfre lâyık
mıdır?" derse, biz o kimseye karşı ne cevap
veririz? diye sordum. Şöyle dedi:
-O
taatı dileyene ehildir, masiyeti dileyene ehil değildir, deriz.
Eğer "Allah kendisine karşı yalan söylenmesini
dilemedi," derse ona şöyle söyle: Allah'a iftira etmek kelam
ve söz müdür, yoksa değil midir? Evet, derse: Âdem'e isimlerin
hepsini öğreten kimdir? diye sor. Eğer, Allah'tır, derse
şöyle de: Küfür kelam nev'inden midir, değil midir? Eğer,
evet, derse şöyle sor: Kâfiri kim konuşturdu? Eğer Allah
konuşturdu, derse kendi fikrine karşı çıkmış
olur. Çünkü şirk kelam nev'indendir. Eğer Allah dilemiş
olsaydı, onlara şirk sözünü konuşturmazdı.
-Eğer
"kişi isterse yapar, isterse yapmaz; isterse yer, isterse yemez,
isterse içer, isterse içmez" derse? diye sordum. Ona şöyle söyle,
. dedi:
-Allah,
İsrail Oğullarının denizi geçmelerine hükmedip,
Firavun'un boğulmasını takdir etti mi? diye sor. Evet,
derse:
-Firavun'un
Hz. Musa'yı ele geçirmek için gitmemesi (halinde), kendisinin ve
ashabının boğulmaması vaki olur muydu? diye sor. Eğer,
evet, derse kâfir olur. Hayır, derse önceki sözünü nakzetmiş
olur. |